Mysterium Dei!
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mysterium Dei!

Melekler veya
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Amélié M.J. Silverman

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Amélié M.J. Silverman
Hogwarts Müdiresi & Admin
Hogwarts Müdiresi & Admin
Amélié M.J. Silverman


Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 26/08/09
Yaş : 28
Nerden : Arkanda! :D

Amélié M.J. Silverman Empty
MesajKonu: Amélié M.J. Silverman   Amélié M.J. Silverman I_icon_minitimePerş. Ağus. 27, 2009 3:00 am

‘‘İnsanlar kendini neden feda ederler ki? Sevgi, nefret, özlem, tutku… Hepside çok saçma değil mi? Sırf başkaları adına gösterilen çabalar. Bunlar aslında çaba değiller sadece bir ölüm tuzağılar. İyilik mi kötülük mü? Nefret mi sevgi mi? Yoksa her ikisi de mi? Beden olarak yaşarız evet, ama ruhlarımız savaşa rekabete sürgünse biz zaten ölü değil miyiz? Güzel yıldızlar söyleyin bana bu büyücülerin derdi ne? Neden birbirlerini öldürüp duruyorlar!’’
Yıldızlar, geceyi biraz olsun aydınlatmaya çalışan gizemli varlıklar, bugün onlar bile parlatamıyordu siyah gündüzü. Çok fazla karanlıktı. Karanlık ve aydınlık dünyayı paylaşmalıydı. Nasıl güneş doğduğunda parıltıların içinde ufakta olsa karanlık bulunabiliyorsa, aynı şekilde karanlığın içinden de biraz aydınlık olmalıydı. Bunlar birbirlerini tamamlayan iki varlıktı. Sadece biri dünyayı ele geçirmemeliydi. İkisi beraber sonsuza kadar çaba göstermeliydi. Sanki bugün aydınlık tüm çabasını yitirmişti. Solmuş bir gül gibi büzülmüş, ürkmüş kaplumbağa gibi kabuğuna çekilmişti. Karanlık kazanmıştı ve hala çabalamaya devam ediyordu. Aydınlığı yok edecek, insanlara sadece karanlık olma seçeneği tanıyacaktı.
Bu karışık gecede aydınlıktan tek çaba gösteren Amélié’nin yorulmuş gözleriydi. Onlarda simsiyahtı. Karanlığa boyun eğmek zorundaydılar. Aynı muhteşem arkadaşı Cassy gibi. Karanlık tüm dünyayı yutmaya başlamıştı. Aydınlığın çabasını sömürmüştü. Amélié bir an muggle tarihini hatırlamıştı. Devletler birbirlerini sömürüyorlardı. Bazılarının gücü kalmayınca kendilerini bırakıyorlardı. Bu savaşta onun gibi olmuştu. Karanlığın pençesinden kurtulan çok az kişi vardı. O nadir insanlardan biride Amélié’ydi.
Amélié içinde kendinden büyük bir ışık taşıyan ama dışarıdan soğuk siyah gibi görünen biriydi. Arkadaşları, ailesi, çevresi ve en önemlisi onun için ajanlık yapmıştı. Mike, gözleri Amélié’ye yelken açtırıp uzak limanlara götüren gözleri, saçları güzel sarı rengiyle Amélié için yazı getiren saçları… Şimdi her şey simsiyahtı. Gözleri artık Amélié’yi uçsuz bucaksız bir kuyuya düşürüyordu. Saçları ona cenaze törenlerini hatırlatıyordu. Bunların arasında en kötüsü ruhu kör olmuş ve dünyaya küsmüş gibiydi. Amélié çok çabalamış, her şeye rağmen mücadele etmişti. Kendini çok yormuş, ama ödülünü almıştı. Aslında bu pek ödül sayılmazdı. Canından çok sevdiği arkadaşını kucağında ölü olarak görmek zaten onun ölümüydü. Hiçbir şey yapamamıştı. Elinden geldiğince çabalamıştı. Şimdi onun solmuş, ölü vücudunu kucağında zorlukla taşıyordu. Gözlerinden küçük damlalar akıyordu. Bunlar acıyla birleşmiş, canını yakıyordu. Bu acıya birde Mike’ı katınca Amélié sadece ruhu ölmüş bir insandı. Görünüşten ibaretti. Tam o sırada sert bir ses geldi. Sesin korkunç olmasına rağmen Amélié irkilmedi.
‘‘Sersemlet!’’
Amélié hızla yere doğru eğildi. Bu konuda tecrübeliydi. Voldemort’un yanında uzun bir süre ajan olarak çalışınca savaş konusunda büyük tecrübeye sahip olmuştu. Büyük, kırmızı ışık haznesi kafasının üstünden geçti. Biraz daha yukarıda kalsaydı yere yığılabilirdi. Elini cebine attı ve uzun asasını çıkarttı. Büyüyü kimin yaptığını görememişti. Ama ses çok sert ve kalındı. Biraz ürkmüştü. Sebebi ölüm korkusu değildi. Pes etme endişesiydi. Arkadaşını kurtaracağına söz vermiş ama başaramamıştı. En azından arkadaşının uzun uykusunu güzel bir yerde geçirme hakkı vardı. Dişlerini sıktı. Pes etmek yoktu. Elindeki sıkıca tuttuğu asayı havaya kaldırdı hemen bir lanet yollayacaktı ama kim olduğunu bilmenin yararı vardı.
‘‘Kimsin sen?’’
Sesi titremesin diye biraz bağırmıştı. Çok üzgündü. Böyle üzgün olduğu zamanlarda hıçkırarak ağlardı ama şimdi zamanı değildi. Sonra büyüyü atan kişinin yaklaştığını gölgesinden sezdi. Artık çok yakındı, tam arkasındaydı. Nefesini duyabiliyordu. İleri doğru bir adım atmak istiyordu ki yere doğru eğilmiş olduğunun farkına vardı. Hiç kıpırdamadan cevap gelmesini bekledi.
‘‘Amélié? Sen misin?’’
Ses daha da tanıdıklaşmıştı. Mike, evet Mike’tı. Karanlık ve aydınlık arasında kalan ama daha sonra karanlığı seçen Mike… Emin olmak için gözlerini hafifçe yana doğru çevirdi. Onunla konuşmak istemiyordu. Ama içinden bir ses konuşması ve hesaplaşması gerektiğini söylüyordu. Nasıl karanlığa geçerdi ki?
‘‘Evet benim. Ve neredeyse beni öldürmeni isteyecek kadar berbat haldeyim. Neden oldu bunlar?’’
Cevap beklemiyordu. Sadece beklediği iki kelime vardı. ‘‘Avada Kedavra!’’ Tek beklediğiydi bunlar. Bu kadar acıdan sonra bir kurtuluş yolu vardı. Sarsıntılı geçmiş, acıyan kalpler, ıslak gözler… Ecel, tek kelimeyle eceldi. Kara gözlerinden acı dolu yaşlar daha hızlı akmaya başlamıştı. Artık çıldıracak konumdaydı.
‘‘Gerçekten çok pişmanım Amélié. Seni öldürmek aklımdan bile geçmedi. Asıl sen beni öldürmelisin. Gözlerinden akan bir damla yaş, benim tonlarca kan ağlamama sebep oldu. Ya sen ya ben ölecektik. Senin için kendimi feda etmeye hazırım. Ama bir sorum var. Neden, neden ajanlık yaptın? Aslında içinde büyük bir iyilik varken neden karanlık taraftaymış gibi yaptın?’’
Artık ne yapacağını bilmiyordu. İçinden kopan sevgi yumağı Mike’la beraber gitmişti. Çok soğuk ve kötü biri olmuştu. Her şey karma karışıktı. Onu öldürmeliydi. Artık tatlı ve yumuşak bir kalbi kalmadığına göre bunu yapabilirdi. En azından karanlıktan bir kişi eksilmiş olurdu. Ama Voldemort çok kızardı. Mike’ı yakardı. Bedenini parçalara ayırırdı. Bunu ona yapmak kötü kalplilik değil, kalpsizlik olurdu. Amélié’nin içinden kopan sevgi yumağı onu pek değiştirmemişti. Kötü kalpli biri olabilirdi ama kalpsizlik…
‘‘Mike, neden sence? Sadece çevreme sizle ilgili bilgileri ulaştırmak için mi? Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyordun Mike. Biraz kafasını çalıştırsan gerçekten anlardın. Demek kavgayı başlatanda sendin?’’
Mike’ın gözlerine bakıyordu. Hâlâ bir kuyunun içindeymiş gibi hissediyordu. Elini anlına uzattı ve hafifçe suratını sildi. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Ya da Amélié öyle hissediyordu. Bir cevap bekliyordu, ondan sonra durmayacak ve Mike’ı öldürecekti. Uzun bir sessizlikten sonra Mike’tan hafif bir mırıltı çıktı:‘‘Amélié üzgünüm artık diyecek bir şey yok.’’
Yeterliydi bu. Amélié Mike’ı öldürecekti. Sevgi, nefret, hır, rekabet hepsine lanet etti. Bu çok acıydı. Yıllar önce böyle bir şey yapacağı aklına bile gelmezdi. Ona son sözlerini söyleyecekti.
‘‘Yıldızlar seninle olsun canım, belki seni biraz aydınlatırlar.’’
‘‘Avada Kedavra!’’

Mike kıpırdamamıştı bile. Büyü onun vücuduna çarpınca soğuk mavi bir ışık fırladı. Çok korkunçtu. Gözlerinden küçük damlalar akan Amélié şimdi ağlama krizine girmişti. Bunu unutmayacaktı. Yaptığı bu aşağılık davranışı…
Arkadaşını kaldırdı. Son gücünü de onun için harcayacaktı. Karanlık, yıldızsız gecede kalpsiz yaşayan biri olara yürüdü. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Bilmekte istemiyordu. Ama Mike’a haksızlık yapmıştı. Belki de bu sonu hak eden Amélié’di. Gökyüzüne baktı. Yıldızlar mücadelesini kaybetmişti. Artık ortalıkta hiç yıldız yoktu. Sadece siyah bir kumaş vardı.
‘’Renkler neredesiniz? Neden parıldamıyorsunuz? Sizde mi küstünüz hayata? Alacağınız olsun yıldızlar, neden yardım etmiyorsunuz aydınlığa!’’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Amélié M.J. Silverman
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Mysterium Dei! :: Role Play Time :: Role Play Puanlama-
Buraya geçin: